1 October 2017Comments are off for this post.

Cem Adrian – Tuz Buz | Şarkı Sözleri

Cem Adrian'ın 2017 Kasım ayında çıkan onbirinci stüdyo kaydı, "Tuz Buz" albümünün şarkı sözleri:

1 · Kurşun
2 · Ölüyorum Ellerinde
3 · Beni Hatırladın mı (feat. Birsen Tezer)
4 · Seni Seviyorum
5 · Bu Gece Uyut Beni (feat. Ceylan Ertem)
6 · Buruk (feat. Halil Sezai)
7 · Hala Senin Suçun Var
8 · Yine Özledim
9 · Zaman
10 · Gidemem
11 · Tut Elimi
12 · Geçecek
13 · Tuz Buz

 

Kurşun

Sessizliğin içinden yürüyen,
Karanlığın dibinden süzülen,
Bir gölge gibi şimdi ismim peşinde...
Sürüklenip duran bir kalp zavallı hece...
Dilimde sen...

Sakladığın her çekmece,
Üzerini çizdiğim her cümlede,
Sustuğun kelimeler, kustuğun cümlelerde,
Gidip gelen, gelip giden, söküp diken, dikip söken,
Zamanın ellerinde hep sen...

Üzerimde, içimde, debelendiğim bedenlerde
Bulduğum kırdığım o zavallı çaresiz kalplerde,
Kısık kısık, delik deşik, silik silik bakan,
Yarı kapalı, yarı açık o yalvaran aciz gözlerde...

Sövdüğüm, saydığım, gittiğim, kaldığım,
Yattığım, kalktığım, çıktığım, battığım,
Yaralandığım, yaraladığım, yakaladığım, yakalandığım,
Karanlıklar içinde, hep sen...

Unuttuğum unutulduğum,
Kopardığım koparıldığım, dağıttığım dağıtıldığım,
Parça parça bir nar gibi saçıldığım,
Parçalandığım parçaladığım,
Her kırık kalpte, yine sen...

Yazdığım yazıldığım, duvarlara kazıdığım,
Kayıp çocukların kalplerine karaladığım,
Gecelerce gündüzlerce, binlerce yıldır hep kanadığım,
Kanattığım her cümlede, sen...

Yaktığım yandığım, küllerinden yarattığım,
Can alıp can verip, ömürlerce yaşattığım,
İnandığım...
İnandırdığım...
İnanıldığım...
Bu aşk hep, sen...

Ve sen...
Önünde diz çöktüren...
Bir sözle öldürüp...
Bir sözle dirilten...

Ah vurur beni...
Kurşun gibi...
Kalbimden…

 

Ölüyorum Ellerinde

Bir aşığın hayaleti dolaşıyor hala evimde…
Bir hayalin kırıkları batıyor göz bebeklerime…
Yüzümde aynı yalanlar…
Yalnızlığımın korkusu bu…
Işıkları hiç açmadan sevişmemin sebebi bu…

Uyumak istemiyorum… Uyumak istemiyorum bu gece…
Uyuşmak istemiyorum… Unutmak istemiyorum bu gece…

Al ellerimi ellerine…
Sar yüreğini yüreğime…
Bak gözlerinin önünde…
Bırak beni kaderime…

Vur kederini kederime…
Saç küllerini küllerime…
Bak gözlerinin önünde…
Ah ölüyorum ellerinde…

Bereciksiz bir intihar…
Yalnızlıktan ötesi yok…
Sen kalsan ben giderdim…
Seninle hiç ilgisi yok…

 

Beni Hatırladın Mı? (feat. Birsen Tezer)

Beni hatırladın mı...
Yüzümdeki çizgilerimin ressamı...
Hatırladın mı...
Bu benzersiz eseri...

Beni hatırladın mı...
Kalbimleri harabelerin mimarı...
Hatırladın mı...
Nasıl yıkıp döktüğünü...

Her acı zamanla geçmez...
Her giden mutlaka dönmez...
Her aşık bir gün affetmez...
Kalbi artık çarpmayınca...

Her ateş küllenip sönmez...
Her yara bir gün iyileşmez...
Her umut yine yeşermez...
Artık hiç inanmayınca...

Beni hatırladın mı...
Kalbimdeki parıldayan o elması...
Hatırladın mı...
Nasıl söküp aldığını...

Beni hatırladın mı...
O rengarenk rüyalarımın hırsızı...
Hatırladın mı...
Bıraktığın kabusları...

Her acı zamanla geçmez...
Her giden mutlaka dönmez...
Her aşık bir gün affetmez...
Kalbi artık çarpmayınca...

Her ateş küllenip sönmez...
Her yara bir gün iyileşmez...
Her umut yine yeşermez...
Artık hiç inanmayınca...
(x2)

Beni hatırladın mı...
Sırılsıklam şarkılarımın şairi...
Hatırladın mı...
Bu titreyen ellerimi...

 

Seni Seviyorum

En çok ben razıyım düşmeye…
En çok ben seninle…
Hiç kimsenin çıkmadığı bir yerden dünyayı izlemeye…

En çok ben razıyım yanmaya…
En çok ben alev alev…
Hiç kimsenin geçmediği bir ateşten yalınayak yürümeye…

Seni seviyorum…
Çok seviyorum…
Bir kar tanesi gibi elinde yavaş yavaş eriyorum…

Seni seviyorum…
Hep çok seviyorum…
Vurulmuş bir gemi gibi önünde ağır ağır batıyorum…

Biliyorum ilk söyleyen hep kaybedermiş…
Birileri söz verirken hep vazgeçermiş…
Kelebeğin kanatlarına dokunmak gibiymiş...
Oysa hep aşk mahvetmek demekmiş…

Biliyorum ilk söyleyen hep kaybedermiş…
Birileri söz verirken hep vazgeçermiş…
Bir çocuğun yalanlarına inanmak gibiymiş...
Oysa hep aşk kaybetmek demekmiş…

 

Bu Gece Uyut Beni (feat. Ceylan Ertem)

Bu gece uyut beni...
Bu gece kollarında...
Göster bana yüzünü cennetin...

Bu gece avut beni...
Bu gece kollarında...
Kurtar beni elinden cehennemin...

Bu gece uyut beni...
Bu gece kollarında...
Çevir bana yüzünü umudun...

Bu gece ısıt beni...
Bu gece kollarında...
Erit kalbimdeki buzulları...

Bir katil gibi peşimde zaman...
Boğazımda düğüm düğüm adın...

Kalbindeki çalan şarkıyı duymak isterim...
Ellerinden yalanları silmek isterim...
Yüzündeki acılardan öpmek isterim...

Bu gece kollarında ölmek isterim...
Yeniden bir sabaha doğmak isterim...

Bu gece kollarında ölmek isterim...
Yeniden seninle doğmak isterim...

 

Buruk (feat. Halil Sezai)

Artık senin olmadığın bu ev...
Benim cehennemimdir...
Bıraktığın bir yarım hayat...
Benim tesellimdir...

Gözyaşlarım akmıyor artık...
Gözyaşlarım senindir...
Bak çocuklar hiç gülmüyor artık...
Bunun suçu benimdir...

Ah içimde...
Ah içimde...

Sen giderken eğilen yüzüm...
Benim acizliğimdir...
Bastığın her kaldırım taşı...
Senin cinayetindir...

Durdurmuyor hiç durmuyor artık...
Zaman felaketimdir...
Her gün can alıp, her yeni gün veren...
Umut benim zehrimdir...

Ah içimde...
Ah içimde...

Kırık dökük bir can,
Yitik bitik bir kalp,
Yanık yenik bir aşk var içimde...

Zifir siyah bir his,
Feryat figan bir ses,
Emanet bir nefes var içimde...

Ah içim hep...

Buruk.

Seni sen giderken gelen yağmurlara emanet ettim...
O çok sevdiğin kır çiçeklerine...
Vazgeçirip sonbahardan seni taze ilkbaharlara emanet ettim...
Seni çıkmaz sokaklardan uzun yollara...
Karanlıktan aydınlığa emanet ettim...
Derinlerden bulutlara...
Siyahlardan beyazlara emanet ettim...
Tüm yazgıları silip ellerimle...
Seni başka bir kadere emanet ettim...
Seni kendimden sakınıp...
Bir başka kalbe emanet ettim...
Seni bir felaketten esirgeyip...
Bir umuda emanet ettim...

Buruk...

 

Hala Senin Suçun Var

Geçiyor üstüme basa basa...
Geçiyor her şey... Geçiyor zaman...
Diyorlar her siyahın içinde...
Hala biraz ışık var...

İyileşiyormuş her şey zamanla...
Kapanıyormuş tüm yaralar sabırla...
Diyorlar her gidenin ardından...
Hala biraz umut var...

Oysa...

Tüm şarkılar bittiğinde...
Yalnızlığın ellerinde...
Gecenin en köründe...
Hala senin sesin var...

Alev alev şehirlerde...
Vurulduğum caddelerde...
Duvarlarda ellerimde...
Hala senin isimin var...

Hissizleşen bedenimde...
Kırık dökük her yerimde...
Çarpıp duran şu kalbimde...
Hala senin izin var...

Yalanlarda yeminlerde...
Reddettiğim kaderimde...
Vazgeçtiğim bu ömürde...
Hala senin suçun var...

 

Yine Özledim

Bir gün biri değerse kalbine...
Isınırsa o küçücük ellerin...
İnanırsan yine yeryüzündeki cennete...
Tutunabilmeyi başarabilirsen bir ele...

İçinden gelirse bir şarkı söyle...
Kendin için gülümse her güne...
Eğer ki olursa hep iyi hatırla...
Karanlıkta sana uzanan ellerimi unutma...

Özledim evet evet yine özledim...
Sen giderken ben hep yağmurları dinledim...

Özledim evet evet yine özledim...
Benden büyük bir aşkı nerelere gizledim...

Özledim evet evet yine özledim...
Ben üşürken uzakta hep seni düşledim...

Özledim evet evet yine özledim...
Koskocaman acıları nerelere gizledim...

Bir bilsen...

 

Zaman

Beni bırak, beni düşünme...
Her şey geçer günü gelince...
Son yaprağın yere düşünce...
Geçecek... Geçecek... Geçecek...

Bizi bırak, bizi düşünme...
Aşk ölüyor sözler bitince...
O bize sırtını dönecek...
Bitecek... Bitecek... Bitecek...

Sen nasılda gidiyorsun...
Çiçekleri eziyorsun...
Şimdi birer birer yıldızlarım...
Sönecek... Sönecek... Sönecek...

Ama nasılda gidiyorsun beni...
Karanlığa itiyorsun bizi...
Yüzümdeki aydınlığı çalıp,
Kalbimde karanlık bir harabe bırakıp...

Zaman... Zaman... Zaman... Zaman...
Ucu keskin bir bıçak gibi batıyor...
Göğsümün tam ortasından deşiyor...
Sana dair ne varsa kanatıp...

Zaman... Zaman... Zaman... Zaman...
Öldürmeyen bir silah gibi vuruyor...
Önünde diz çöktürüp acımasız...
Canımı öyle bir fena yakıyor...

Zaman... Zaman... Zaman... Zaman...
Kanatlarımı sırtımdan ayırıp...
Umudumu bedenimden haince sıyırıp...
Yalanlarla dolanlarla paramparça...

Zaman... Zaman... Zaman... Zaman...
Ah... Nasıl da geçiyor...
Üzerime basa basa ağır ağır...
Seni benden çala çala bağır çağır...
(x2)

 

Gidemem

Elimi uzatıp karanlığa,
Bir ışık tuttum avucumda...
Dokundukça kanatan keskin bir aşka,
Sarıldım, uyudum kollarında...

Söv hadi yalnızlığıma...
Söv çekip vuranlara...
Göğsümün ortasında bir ateş var...

Duymuyor sözlerimi...
Titreyen nefesimi...
Kalbimin karşısında bir silah var...

Gidemem, gidemem bırakıp...
Bırakıp gidemem, gidemem...
Vururum, çarparım duvarlara...

Bilemem, bilemem sonumu...
Soramam, soramam kimseye...
Küserim, susarım duvarlara...

Söv hadi yalnızlığına...
Söv çekip vuranlara...
Göğsümün ortasında bir ateş var...

Duymuyor sözlerimi...
Titreyen nefesimi...
Kalbimin karşısında bir silah var...

Gidemem, gidemem bırakıp...
Bırakıp gidemem, gidemem...
Vururum, çarparım duvarlara...

Bilemem, bilemem sonumu...
Soramam, soramam kimseye...
Küserim, susarım duvarlara...
(x2)

 

Tut Elimi

Yardım et.. Önüm çok, çok karanlık...
Sessizce çöküyor üstüme gece...
Kalbim önümdeki ay ışığı gibi...
Kalbim vurur karanlığın içinde...

Benim tut elimi...
Tut elimi...
Düşüyorum, düşüyorum...
Uzat ellerini...

Tut elimi...
Tut elimi...
Düşüyorum, düşüyorum...
Uzat ellerini...

Tut elimi...
Tut elimi...
Düşüyorum, düşüyorum...
Tut elimi...

Tut elimi...
Tut elimi...
Düşüyorum, düşüyorum...
Düşüyorum...
Düşüyorum...

 

Geçecek

Bir yol var bilirim..
Yürürüm...
Yürürüm yol sensiz...

Bir yer var bilirim..
Giderim...
Orada herşey renksiz..

Zaman geçerken...
Benden çalarken...
Dağıtıp saçarken...
Umutlarımı savurup...

Hayat yiterken...
Koşup kaçarken...
Beni iterken...
Biliyorum...

Geçecek...
Geçecek...

Her şey yine...
Bitecek...
Bitecek...

Bu yağmurlar...
Dinecek...
Dinecek...

Kalbim yine...
Sevecek...
Sevecek...

Geçecek...

 

Tuz Buz

Kayboluyor gözlerimden...
Uzaklaşıp kalınlaşan sis perdesi arkasında ellerin...
Terkediyor vücudumu umudumun zerreleri...
Keskin bir yara yüzümdeki metanet...

Tuz buz... Tuz buz kalbim tuz buz... Tuz buz...
Artık yok olsan da, yokluğun bile aşktır bana...

Tuz buz... Tuz buz kalbim tuz buz... Tuz buz...
Artık hiç olsam da, hiçliğim bile aşık sana...

Vuruluyor birer birer...
Gökyüzümün yıldızları...
Yıldız tozları...
Dağılıyor evrene...

Çekiliyor damarlarımdan...
Yaratanın sonsuz kudreti...
Kaybettiğim her savaş...
Uzaklaşan gözlerin....

Tuz buz... Tuz buz kalbim tuz buz... Tuz buz...
Artık yok olsan da, yokluğun bile aşktır bana...

Tuz buz... Tuz buz kalbim tuz buz... Tuz buz...
Artık hiç olsam da, hiçliğim bile aşık sana...

 

Söz & Müzik : Cem Adrian
UJR Productions (2017)

18 September 2014Comments are off for this post.

Sana Bunları Hiç Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum | Şarkı Sözleri

Cem Adrian'ın 14 Ekim 2014 tarihinde çıkan dokuzuncu stüdyo kaydı, "Sana Bunları Hiç Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum" albümünde 12 şarkı bulunmaktadır. Albümün ilk klibi “Beni Hâlâ Öldürüyorsun” Eylül ayında sosyal medya kanalları üzerinden müzikseverlerle paylaşıldı. Klibin yönetmenliğini Fatih Şentürk ve Cem Adrian birlikte üstlendi.

Read more

17 September 2014Comments are off for this post.

Kerem Görsev Trio & Ernie Watts

3 Gece 3 Yıldız - Klasik & Jazz Müzik Festivali etkinlikleri çerçevesinde 17 Eylül'de ODTÜ Vişnelik Çim Amfi'de gerçekleşen Kerem Görsev Trio & Ernie Watts konseri, serin havaya rağmen çok güzel ve keyifli geçti.

Read more

9 September 2014Comments are off for this post.

Cem Adrian – Beni Hala Öldürüyorsun

The video clip and lyrics we prepared for the 12th track of Cem Adrian's latest album, I'm Writing to You From a Place You Never Knew, to be released at the end of September

Read more

2 August 2014No Comments

İstanbul mu? Ankara mı? ya da…

İstanbul mu Ankara mı sorusu, bu aralar yaşam seçimi konusundaki ilk sırasını kimseye kaptırmıyor. Hala nerede yaşamak istediğimi karar verememekle birlikte yanına eklenen yurtdışı mı acaba soruları ise iyice karmaşıklaştırıyor. Maalesef an itibariyle tasımı tarağımı toplayıp, egeye yazlığa yerleşip, bağ bahçe bakayım, domates biber yetiştirip, keyfime bakayım özgürlüğüne henüz sahip olamadığım için, o isteği erteleyip, iş ve hayat konusunda seçimler yapmam gerekiyor.

Bu seçimlerin en başında işten önce yaşamak istenilen şehri seçmek gerekiyor sanırım. Zaten o kısmı seçtikten kesin emin olduktan sonra bir de iş konusunda karar gerekiyor. Bazen ne istemediğimi biliyorum ama ne istediğim konusunda en ufak bir fikrim yok sanırım. Bu da tüm herşeyi büyük bir karmaşaya sürüklüyor..

"Neden Ankara" sorusuna net cevaplarım var aslında. Hep bilmeden istediğim şehir olarak başlasa da tüm maceram, artık bildiğim bir şehir oldu. İstediğim mi emin değilim fakat en azından burada yaşamanın ne demek olduğunu biliyorum. En başta Ankara hayallere sahip olmak demek. Küçük/büyük hayallere sahip olup, bunları gerçekleştirmek için çabalamayı anlatır bana Ankara. İstanbul'da nasıldır pek bilmesem de, Ankara aşık olmak demek sanırım. Koşuşturmanın az olduğu, aşık olma farkındalığının gerçeğe dönüşmesi belki de.. Bir de çevre denilen kavram biraz daha yakın Ankara'da. Herkes birbirini tanıyabilir veya tanışabilir. Bu çevre de çabucak genişleyebilir. İstanbul'da kim kimi tanıdığını hatırlamıyor bile. İş konusunda da, İstanbul'da büyük markalara, büyük işler yapılırken, Ankara'da samimi işler yaparsınız çevrenize veya çalıştığınız ortamda. Ama her yerde il ayrımı yapmayan kaypak, egolu ve paragöz bir iş sahibine sahipseniz, ne yaptığınızdan keyif alır, ne de kendinizi üretici hissedersiniz.

Tüm çekincenin başlangıcı da sanırım burada başlıyor. İstanbul'da da, Ankara'da da yaşayacağınız tek şey mutsuz olacağınız işlere dahil olmak. 20bin lira maaş alıp, elinizde tüm gün viskiyle gezen bi yerde çalışmıyorsanız, mutlu olmaktan bahsetmek mümkün değil keza öyle bir halde de her gün bayağılaşan bir şeyden de, bir yerden sonra mutluluktan söz etmek mümkün değil.

Reklam piyasasında çalışmak sanırım istemiyorum, (büyük konuşup başıma gelmesin de) çünkü kıçını devirip akşam saat 4'te iş yollayıp ertesi güne zorla iş isteyen bi piyasaya çalışmak istemiyorum. Çünkü ben Ego'ya karşıyım. Bir nebze egonun baskın değil, insanın egosuna baskın bir birey olmasını, çok ince noktalarda geçici olarak ikisinin düzeyli bir şekilde yer değiştirmesi kanısındayım. Tasarımcının ben tasarımcıyım böyle olmalı, iş sahibinin ben buranın sahibiyim böyle olmalı mesaisiz bu saate çalışmak zorundasınız, müşterinin de ben müşteriyim parayı ben veriyorum ben istiyorum bu boktan şey olmalı mantığından öte üretilen şeyin herkes açısından en uygun şey olması inancındayım. Tabii ki bu isteğim bir ütopya olduğu için reklam dünyası biraz egale oluyor benim için. Tabiiki tasarım da insanı tatmin edici bir hale dönüşmesi gerekiyor. Bence tasarımı yaptıran ve yaratıcılığı destekleyen şey, bu geri dönüş tatmini. Reklam evet bunu anlık sağlıyor. Çok başarılı bir iş hazırlandığında portfolyonuzda da hep aynı haliyle kalıyor. Fakat şöyle en basitinden linkedin üzerinden bakınca CV'sinde 1-2 sene, 1-2 şeklinde listelenen ajanslar silsilesi oluşturan art direktörlerle dolu. Metin yazarlarına baktığımızda da çoğu böyle olsa da en azından bu açıdan tutarlı daha fazla insana sahipler. İnsanlar mutlu ve bu kadar değişken bir piyasa olmasa daha uzun listeler görülebilirdi. Ha buna ek olarak bu listeye çevremden duyduğum sözleri de eklemek gerek. Ne Ankara, ne de İstanbul'da mutlu reklamcı diye bir şey yok. Duyulmuyor da. Anca besin sisteminin en üstlerinde yer alan creative title'ına erişmiş, tasarımcı veya metin yazarları harici pek yok. Bunlar da sayıca azlar zaten. Müşteri tarafında çalışmak daha iyi sanırım. Bu böyle olsun, şunu şöyle yapalım, mis.

Bu muhabbetin bi sınırı yok, bolca da devam eder. Sektör değişse de, Türk insanı değişmedikçe bunun değişebileceğine inanmıyorum. Bunu da ne ben görürüm ne de benim torunlarım (o düzey). Çünkü bizim temel kıvrak zekamız da; herşeyi ben bilirim kısmından ortaya çıktığı için, herkesin herşeyi bildiği bir ortamda, nasıl yeni birşey üretebilirsiniz ve yaratıcı olabilirsiniz ki? Çünkü karşınızdaki herşeyi biliyor. Siz sadece program kısmını kullanan ve hazırlayan amele aracısınız. Onca yıllık okulu ve emeği boşa harcadınız. Bunun yerine kendi başınıza öğrenip aynı işi yapabilirdiniz nasıl olsa üretimi müşteri yapıyor. Bu düşünce genel açıdan uzaktan baktığımızda, böyle gözüküyor.

İçine girince ise şöyle gözüküyor; herkes tasarımcı, herkes bu işi yapıyor, iyi kötü ayrımı yok, stajyer (köle) mantığı yüksek, ucuz iş gücü aranıyor. Böyle bir ortamda neyi isteyip istemediğimize net karar verebiliyorsunuz. Çevremde bu işle ilgilenen herkes mutsuz. Acaba bazen yanlış bir meslek seçimi mi yaptım diye de düşünmeden edemiyorum. Fakat şu var kısa zamanda geçiminizi sağlayabilecek paralar kazanabiliyorsunuz bu yüzden de kendinizi tam dipte hissetmiyorsunuz (genellikle). Örneğin İstanbul'da, CV'nizde iyi görünebilecek bir yer için stajyer olarak 1 sene boyunca bedavaya çalışabiliyorsunuz. Benim mantığım almıyor. CV tamam iyi şey, iş yapabilirsen şans bulursan o iş portfolyoda da iyi durur da, bedavaya çalışmak herşeyi geçtim çalıştırmak niyedir? Bu gibi şeyleri görünce hayat sorgulamanız sıfırdan başlıyor. Benim şansıma staj için iyi bir yere adım attım, cüzi de olsa stajyer maaşı aldım ve bunun yanında iş olarak bana güvenip iş verip, altından kalkmamı da sağladılar. Bu yüzden kendimi şanslı kesimde görüyorum. 3 ay staja gidip, bedavaya çalışıp, üzerine bi sürü ev kirası yaşamak için para veren arkadaşlarım da vardı. Hayattaki şansım bu konuda biraz iyi oldu fakat tam olarak değil.

Bu açıdan baktığımızda körü körüne İstanbul'a adım atmak saçma geliyor. Çünkü bu işin başında emekliyorsanız kimsenin size ihtiyacı olmaz, varlığınızdan haberleri yoktur ve ihtiyacı siz oluşturursunuz. Bunun için kendinize güvenmeniz gerekiyor. Ben şahsen biraz güveniyorum. Bunu yüzsüzlük veya ego değil, yaptığınız işe mantıklı bakma olarak algıyabilirsiniz. Çünkü verdiğiniz emek, başarı ölçütünüz, yaratıcılığınız eşittir özgüven denebilir. Okulumdan örneklemem gerekirse, benden önceki dönemlerden ve mezun olduğum dönemdeki genel uzaktan baktığımda, çoğunun standart bir şekilde ya basit veya ucuz bir işe girip çalıştıkları, ya da çalışmadıklarını görebiliyorum. Bir kısmının aile rahatlığı vardır belki orası ayrı tabii ki ama gidip başarısız olanları da biliyorum. Bu önünüzde biraz kıstas olsa da, okul hayatı boyunca okul projeleri dışında bir şey yapmamış, tasarımla ilgilenmemiş insanlarla kendimi bir arada maalesef tutmuyorum. Çünkü ben şansımı kendimin yaratabileceğine inanıyorum. Zaten şu an ki tüm kararsızlığımın sebebi de bu. Onlar gibi düşünseydim şu an bir işte çalışıyor, bu yazıları yazmıyor olabilirdim. Örneğin, ben İstanbul'da 1800-2000 TL'lik işi reddedebiliyorum. Bunun iki sebebi var, birincisi benden bir kişilik iş beklemiyorlar, dolayısıyla birkaç kişinin yapacağı işi yapmak için, ücret en azından biraz daha etkin olmalı. İkincisi, İstanbul'a taşınıp 1000-1500 lira kira verip 300-500 TL ile yaşamak zorunda kalıp, nefesim kokacaksa neden İstanbul'a gidiyorum? Hele de hayat İstanbul'da bu denli pahalıyken.. Benim mantığımda, Ankara'da benden istenilen normal bir işte çalışıp (atıyorum arayüz tasarımı veya grafik tasarım) 1500-2000 TL kazanabileceğimi biliyorum. Evimin şu an için hali hazırda orada olması da benim için bir avantaj. Tüm bunları düşününce, çalışma anlamında, böyle bir düşünce lüksüne sahip olabiliyorum. Maalesef iş konusunda herkes şu mantıkta yaşıyor. Sana o kadar parayı vermezler ki? Hiçbir şey öğrenmeyip, kendini geliştirmeyip, sadece okul için proje yaptıysan; "üzgünüm ama evet!" gelişime kapalı birine bu kadar para vermezler. Fakat kendini geliştirmeye açık tutup, elinde birkaç yüzük barındırınca biraz olsun daha etkili oluyor.

Bugün kendim için baktığımda, Grafik Tasarım bölümü mezunuyum. Bir grafik mezunu olarak kurumsal kimlik, logo tasarımı, broşür/katalog, poster, ambalaj tasarımı, reklam, vs. yaptığım kadar, bunun yanı sıra kendimi geliştirmeye çabalayarak, hem fotoğraf hem de video alanında kendimi geliştirmeye devam ediyorum ki hatta bazen ilgimin cinematography kısmına kayıp, görüntü yönetmenliğine mi yönelsem düşünceleri de kafamı kurcalamıyor değil fakat o ayrı bir uğraş gerektiriyor. Hatta bu videolar konuda çalışmasını sürdürdüğüm çok ciddi bir işte var, bir dostumla, bu kısmı daha süpriz. Detaylar sanırım 2015 Ocak ayına kadar gizli kalır. Her neyse, o yüzden bu çok ayrı bir alanda yer almaya devam ediyor. Buna ek olarak, arayüz tasarımıyla ilgileniyorum hatta daha çok keyif aldığım söylenebilir. Çünkü daha çabuk yenileniyor ve kendinizi hep yeni tutmalısınız. Web kadar mobil arayüz tasarımı da beni çok heyecanlandırıyor. Örneğin Android yeni yeni Google'ın "Material Design" yapısı geliyor olsa da, Apple iOS'un arayüz tasarımlarına hayranlık duyuyorum. Bu da ilgi alanımda beni yakın tutuyor. Tabii ki bunların yanında da 3 boyutlu / 3D ilgilendiğimi eklemem gerekir. Hayat Kimya / Molped, Test (Bingo), Atelier Rebul, Giztat gibi firmalarla da katalogları için 3 boyutlu tasarımlar yaptım, Motion / Animasyon, 3D Animasyon ve After Effects ile de ilgim bulunduğundan biraz olsun, kendimi rakiplerimin en azından bir kısmından belli bir şekilde ayırt ediyorum. Elbette belli konuda tamamen uzmanlaşmış kişilerle kıyaslanamaz bu kadar fazla şeye sahip olmak fakat bir şeyleri tamamen bunu yapmalıyım diye seçmeden önce hepsiyle ilginiz olması gerektiğine inanıyorum.

Tüm bunlara baktığımda, taşın altına gerçekten elimi koyduğumda, sahiplendiğimde çok fazla şey başaracağıma inanıyorum, çevremde de bu görüş böyle. Ama yine de şehir konusundaki bu kararsızlıklar beni çok fazla yoruyor. Düşüncelerimi tamamen kapatıyor. Ankara konusunda, belirli bir çevre var ve buradan alıp yürümek mi daha mantıklı onu da bilmiyorum.

Genel kanıya ait olarak, tıpkı sanatçılar gibi, Ankara'da artık tohumlar ekildi sanrım artık biraz yeşerdim dedikten sonra, İstanbul'a adım atma zamanı geldi mi demeli, yoksa Ankara'ya artık alıştık, burada bir düzen kurup, yerleşip sakin bir yaşam sürmeli mi demeli? Ya da tüm bunların arasından bir şans kapısı aralayıp, yurtdışında mı çalışmalı?

Eskiden askerlik vardı, askerliği yapana kadar düşünmem dediğim tüm sorular artık askerliğimi de yaptığımdan dolayı kapımı aşındırmaya başladı. "Sivil hayat" denen şey, yaşam kaygısı ve artık bir düzen oluşturma çabaları insanı oldukça yoruyor. Bu yüzden bazen keşke büyümeseydik desem de, maalesef bu kararsızlıklardan sıyrılıp bir adım atmak gerekiyor. İstanbul mu, Ankara mı ya da daha ötesi mi soruları artık yavaş yavaş sonuçlanması gerekiyor. Eylül geliyor, ayakları sağlam basmaya başlamanın vakti de yakın..

29 October 2011Comments are off for this post.

Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk
Founder of the Republic of Turkey.
I shot this photo in 2007 from a wax sculpture in Anıtkabir

 

© Creative Commons Attribution-Noncommercial-No Derivative Works 3.0 License.

21 December 201017 Comments

Cem Adrian – Kayıp Çocuk Masalları | Şarkı Sözleri

Cem Adrian'ın bugün piyasaya çıkan, Kayıp Çocuk Masalları albümünün tüm şarkı sözleri albümdeki sırasıyla ve fragmanda yer alan sözlerle beraber aşağıdaki gibidir.. Burada yer alan şarkı sözleri orjinal ve doğru bilgidir, aynısı albüm kartonetinde yer almaktadır..

FRAGMAN / INTRO

Bir gün siler izlerini üstümüzden herşeyin...
Bitmez hiç bi masal...
Sönmez hiç bi ışık korkmayız...
Öpüp okşar sarılır...
Bir gün Tanrı söyler bize nedenini...

Bir gün bulur birbirini tüm kaybolmuş çocuklar...

Kayıp

Ben şimdi burada böyle tek başıma dikerken söktüğün yerleri…
Sen orda yine öyle tek başına ararken bende kaybettiğini…
Niye görmüyorsun… Niye görmüyorsun… Niye…
Gülümseyerek can veriyorsun önümde…
Yine üşüyorsun… Hissetmiyor musun yine…
Parçalarımdan uzun bir yol var önünde…
Sen şimdi kayıp bir çocuksun…
Karanlıkta yürüyorsun…
Kalbim senin…
Yollar senin…
BENSİZ Mİ BÜYÜYORSUN.

Bir Katilin Ellerinde

Bir sabah uyandığında göğsünün ortasında kara bir delik...
Büyük bir yara...
Ve aynaya baktığında yüzündeki çizgilerin arkasında kayıp bir çocuk...
Büyük bir yama...
Hep yalnız uyuyup, yalnız uyanınca...
Yalnız bitirip, yalnız başlayınca...
Yalnız boğulup, yalnız kurtulunca içinde...
Yalnız kırılıp, yalnız onarınca...
Yalnız vurulup, yalnız kanayınca...
Yalnız arayıp, yalnız kaybolunca içinde...
KALBİN BİR KATİLİN ELLERİNDE!
Bir ölüm sessizliği yüzünde...
Bölük pörçük, delik deşik, kırık dökük, paramparça...
Kaybolup gidiyorsun...
KAYBOLUP GİDİYORSUN!

Sen Benim

Hep aynı sessizlikle geliyor gece...
Hep aynı yalan dolan masalları dinliyorum yine...
Hep aynı yüzler, hep aynı sesler peşimde...
Anlatamıyorum, inandıramıyorum kendime...
Sen benim yarım kalan cümlelerimsin...
Hiç söyleyemediğim, söylemediğim o sözlerim...
Sen benim hiç ısınmayan ellerimsin...
Hiç unutamayan, unutmayan o kalbim...
Sen benim eksik kalan yerimsin...
Kapattığım pencereler, güneşlere çektiğim o perdelerim...
Sen benim hiç sevmediğim sessizliğimsin...
Kaybettiğim yolum, korktuğum karanlık, hiç tutamadığım o yeminlerim...
Sen benim terk ettiğim şehirlerimsin...
Düştüğüm çukur, uzanan ellerim, hiç tutunamadığım gidenlerim...
SEN BENİM KOVULDUĞUM CENNETİMSİN!
Eğdiğim yüzüm, sövdüğüm aydınlığa hiç açamadığım gözlerim.

Bana Ne Yaptın

Sessiz, yorgun, ağır, gözkapaklarım kapanıyor yine... Yine...
Yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine... Yine...
Kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor yine... Yine...
Ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine... Yine...
Sözler hep yalan! Yeminleri unut!
Bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine... Yüzüme...
Şarkılar yalan! Duyduklarını unut!
Bir hikaye rüzgarın ellerinde savruluyor yine... Yine!
Kestim! Akıttım! Damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları! Olmadı!
Sildim! Çıkardım! Yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah derin yazıları! Olmadı!
Kustum! Tükürdüm içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları! Olmadı!
Söktün! Defalarca diktim o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı! Olmadı!
Bana ne yaptın... Ne yaptın... Ne yaptın... Ne yaptın çocuk!
Niye yaptın... Niye yaptın... Niye yaptın çocuk!
Göremiyorum, duyamıyorum  artık dokunamıyorum çocuk!
Anlatamıyorum anlatamıyorum artık ağlayamıyorum çocuk!
İnanmıyorum inanmıyorum artık inanamıyorum çocuk!
Bilmiyorum bilmiyorum artık sevemiyorum çocuk!
Ne yağmur ne kar ne yüzüme vuran rüzgar, canımı yakan acıtan sonbahar daha dinmedi çocuk!
Seni silmedi çocuk!
ALEV ALEV YANAN KİRPİKLERİNDEN SAÇILAN KIVILCIMLARINLA BAŞLAYAN
BU YANGIN DAHA SÖNMEDİ ÇOCUK!
Sönemedi çocuk!
Bu viran şehirde, bu viran hikaye henüz bitmedi! Bitmedi bitmedi bitmedi çocuk! Bitemedi çocuk!
Bu aciz şarkılar, bu aciz dualar seni geri getirmedi getirmedi getirmedi çocuk! Dönmedin çocuk!
Bana ne yaptın... Ne yaptın... Ne yaptın... Ne yaptın çocuk!
Bunu niye yaptın... Niye yaptın... Niye yaptın... NİYE YAPTIN ÇOCUK.

...

Bugün günlerden hiç. Benim adım yok. Kanatlanıyor içimden binlerce siyah kelebek.
Savruluyor rüzgarda yaprak gibi kalbim, uzaklarda bir yerde. Kalbim kayıp.
Karanlığa dokunabiliyor sanki ellerim.
Sadece sesler duyuyorum. Ayak sesleri uzaklardan.
Susuyorum. Sessizlik keskin. Bekliyorum. Beklemek keskin.
Burdan gitmem gerek. Herşeyi unutmam gerek.
Acımıyor bileklerim. Acımıyor hiç! Acımıyor ellerim, avuçlarım. Acıtmıyor hiçbir şey.
Acımıyor tenim, dokunduğun yerler.
Acımıyor artık kalbim. Kalbim.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ellerimin izlerini.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki kaderimin sökülüşünü.
Sadece sessizce durup öylece izlemek istedim bir meleğin ellerindeki kalbimi.
Sadece öylece durup sessizce izlemeyi istedim, sadece bir meleği sevmeyi.
Hep bir şey eksik gibi ve hep bir şey yarım ve hep bir şey yok artık sanki.
Ne bir ışık var, ne de bir şarkı artık sokaklarında bu kaybetmiş şehrin.
Ne bir isim var duvarlarında, ne de okunabilen bir cümle.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ölümümü.
Öyle beyaz ve öyle, öyle maviydi ki. Öyle güzeldi ki ve öyle, öyle masum ama.
Öyle yanlış öyle, öyle yanlış ki ve öyle ve öyle çocuk.
Kalbim. Tüm maviler kirli şimdi ve tüm beyazlar utanç içinde ve sadece uyumak,
UYUMAK İSTİYORUM.

Herkes Gider Mi? (feat. Aylin Aslım)

Sessiz bir gece, yorgun adımların... Hiç haberi yok gibi ıslak kaldırımların...
Kimse görmüyor mu... Kimse bilmiyor mu... Durup önünde kalbinin, kimse durdurmuyor mu...
Herkes gider mi...Herkes gider mi...
Söyle bana küçük adam her şey biter mi...
Çok erken değil mi...Erken değil mi...
Söyle bana küçük adam herkes gider mi...
Elinde cennetin kayıp haritası... Kalbinde hazineler, yüzünde anahtarı...
Kimse görmüyor, kimse bilmiyor... Ve sen hala üşüyorsun...
Herkes gider mi...Herkes gider mi...
Söyle bana küçük adam her şey biter mi...
Çok erken değil mi...Erken değil mi...
Söyle bana küçük adam herkes gider mi...
...
-Hala yalnız mısın?
-Sadece özgür...
-Peki mutsuz?
-Sadece alışmış...
-Peki ya aşık?
-Sadece eksik... Peki ya sen... Hala bekliyor musun?
-Beklemek şimdi hiç duymayan birine dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız...
-Peki ya umut?
-Umut şimdi hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.

Herkes gider mi... Herkes gider mi... Söyle bana küçük adam... Söyle bana küçük adam...
Çok erken değil mi... Erken değil mi... Söyle bana küçük adam.., Söyle bana küçük adam...
Yağmur diner mi... Yağmur diner mi... Söyle bana küçük adam...
SÖYLE BANA KÜÇÜK ADAM.

Unutursun

Sus, sessiz ol çocuk, şarkı henüz bitmedi...
Kalbine hakim ol çocuk, umut daha tükenmedi...
Yürü yolları çocuk, yollar henüz bitmedi...
İnan, sakin ol çocuk, Tanrı seni terk etmedi...
Bir masal biter, sessizlik başlar, kalbini okşar uyutursun, uyutursun...
Gözlerin dolar, avuçların terler, bir yalan söyler avutursun, avunursun...
Yerle bir olmuş bu yıkık dökük şehre bir şarkı söyler susturursun, susturursun...
Acıya acıya, acıta acıta, kendini acıya dolaya dolaya,
Bir kalbi kanata kanata unutursun, unutursun!

Gökyüzünde batarken güneş, yeryüzünde sessizliğin,
Ateşe aşık yanarken sen unutursun, unutursun!
Bir masalda ölürken kahraman, bir şehir düşerken içinde,
İzlerken gözyaşlarınla unutursun unutursun!
Bir yalan devrilirken önünde, maskesi düşerken mucizelerin,
Korkmadan koşarak katilin üstüne unutursun, unutursun!
Düştüğün o çukurun dibinde silkinerek tozdan topraktan,
SANKİ HİÇ OLMAMIS GİBİ UNUTURSUN!
UNUTURSUN!

Ağladıkça (feat. Murat Yılmazyıldırım)

Sessizsin... Yağmur gibi...
Üşüyorsun... Bir dal gibi...
Korkuyorsun... Kırılmaktan...
Rüzgarda... Yaprak gibi... Düşüyorsun...
Düşüyorsun... Kuşatılmış...
Şehir gibi... Susuyorsun...
Susuyorsun... İçinden...
Bir çoçuk ağladıkça...
Taşar nehirler ağladıkça...
Yarılır gökyüzü ağladıkça...
Dirilir topraktan aşk!
Sesin büyür deler geçer yırtar geceyi...
Kalbin çarpar kırar döker camdan geceyi...
Gözyaşların düşer akıtır siyah geceyi sen ağladıkça! Ben ağladıkça!
Evler tutuşur alev alev yakar geceyi...
Eller açılır dua dua böler geceyi...
YAĞMUR!
YAĞMUR YIKAR GECEYİ,
SEN AĞLADIKÇA! BEN AĞLADIKÇA!
...
Yüzün cennete döner sen ağladıkça...
Yeşerir yine topraklar...
Gösterir kendini sana aşk...
Aşk...

O Kirpik Hala Bende Sevgilim

Elleri üşüyordu...
Kalbi sanki karda...

Aldım sardım sarıldım ona dedim ki artık hiç korkma...
Durdu sustu dokundu saçlarıma...
Bi kirpik düştü yanağına...
Özledim... Özledim...
Saçlarımda oysa hala ellerin...
Özledim... Çok özledim...
O kirpik hala bende sevgilim.

Elleri üşüyordu...
Kalbi sanki karda...
Bu gece şehre yağıyor yine usul usul binlerce kelime...
Bir çocuk duruyor yine o pencerede can çekişen bir kalp ellerinde...
Özledim... Özledim...
Saçlarımda oysa hala ellerin...
Özledim... Çok özledim...
Sımsıkı kapalı gözlerim...
Özledim... Çok özledim...
Bileklerimde oysa hala izlerin...
Özledim... Çok özledim...
Sanki hala yanağımda nefesin...
Özledim... Çok özledim...
Saçlarımda oysa hala ellerin...
ÖZLEDİM... ÇOK ÖZLEDİM...
O KİRPİK HALA BENDE SEVGİLİM.

Islak Kelebek

Bir sabah yalnız uyanınca duymayacaksın o sesi başucunda...
Bir sabah olup uyanınca anlayacaksın dört duvar arasında...
Eninde sonunda yalnızsın... Yalnız kalacaksın...
Kalbindeki çiçekler kuruyup dökülecekler...
Eninde sonunda yalnızsın... Yalnız kalacaksın...
Yüzündeki baharlar sararıp solacaklar...
...
Ve bir sabah yalnızlığın soğuk kollarında,
Tarifi mümkün olmayan anlatamadığın bir rüyadan sen,
Yapayalnız uyandığında...
Güneş eskisi gibi öpüp seni, kirpiklerinde parlamadığında...
Ve temizlemediğinde artık yağmurlar kalbini...
Ve affedemediğinde artık Tanrı bizi... Sevmediğinde... Konuşmadığında...
BİZ HANGİ ŞARKIYLA UYUYACAĞIZ ÇOCUK!
...
Ah kalbim bir ıslak kelebek...
Nasıl da uçuyor sana, nasıl da duymuyor beni...
Eninde sonunda zaman bir çocuğun katili...
Nasıl da geçiyor ama nasıl da silmiyor seni içimden dışımdan...
hayat yalanın ta kendisi nasıl da dönüyor dünya nasıl da vermiyor geri...
Elimde yüzümde yalan bir masalın izleri...
Nasıl da inanıp sana, nasıl da ölüyor yine...
KALBİM BİR ISLAK KELEBEK...
NASIL DA İNANIP SANA, NASIL DA ÖLÜYOR YİNE...

Yarım

Gün doğuyor yavaş yavaş...
Çekiyor ellerini üstümden gece...
Yıldızlar düşüyor yavaş yavaş...
Ağaçlar devriliyor kederden içimde...

Gün yarım... Güneş yarım..
Yollar... Zaman... Yarım... Hep yarım...
Sesim yarım... Nefesim yarım...
DÜŞTÜM... KALKTIM... HEPSİ BU...
HEPSİ BU...

Ellerim yarım... Kollarım yarım...
Düştüm... Kalktım...Hepsi bu! Hepsi bu!
Şarkılar yarım... Sözler hep yarım... Acımıyor canım...
Hepsi bu! Hepsi bu!
Dünya yarım... Dualar yarım...
Yalandı inandım... Hepsi bu! Hepsi bu!
Kalbim yarım... Kalbim yarım...
RÜYAYDI UYANDIM! HEPSİ BU! HEPSİ BU.

Benden Sonra

Acılarımı sakla... Acılar masal olsun anlat...
Çiçeklere su ver... Çiçekler güzel olsun kokla...
Çocuklara şiir yaz... İçinde umut olsun unutma...
Saçlarını okşa ilkbaharda... benden sonra....
Benden sonra...
Her gece kalbine söyle... Unutma...
Yarın çok geç bu gece ölmeliyim...
Sağır bir kurşun gibi ağır ağır düşmeliyim...
O kırık kalbine son kez dokunup ellerine...
Kayan bir yıldız gibi gökyüzünde sönmeliyim...

Oysa renkler ne güzeldi görmek....
Bir bahar çiçeğini bir bahar dalında öpmek...
Oysa rüzgar ne güzeldi... Ne güzeldi uçmak...
Gökyüzünde gözlerim kapalı bulutların üstüne çıkmak...
Oysa kalpler ne güzeldi ne güzeldi sevmek ...
Bir kış sabahında bir kar tanesi gibi bembeyaz...
BENİ AFFET ANNE.

Tanrı Aslında Sever Hepimizi

Bir gün elbet, bir gün bize gösterir sakladığı o yüzünü...
Bir gün biter, bir gün başlar doğar güneş doğar elbet yüzümüze...
Aydınlatır karanlığı sebebi kendiyken o gölgelerin...
Gülümsersin, gülümseriz...
Tanrı aslında sever hepimizi.

Ağladıkça gözyaşların dökülür, yeşertir kuru toprakları...
Diz çöker yalvarırsın, önünde cennetin beyaz kapıları...
Can verirken umutların, yetişir annenin kalbi, duaları...
Şükreder gülümsersin...
Tanrı aslında sever hepimizi.
GEÇECEK! GÜLECEĞİM!
GEÇECEK! BASTIRA BASTIRA!
GEÇECEK! GÜLECEĞİM!
...VE HER ŞEYE RAĞMEN BİR ŞARKI SÖYLEYECEĞİM.


www.cemadrian.net

28 November 20103 Comments

Cem Adrian – Kayıp Çocuk Masalları

Beni tanıyanlar az çok, Cem Adrian ile olan muhabbetimi bilir. 2006 yılından beri resmi fan sitesi, http://www.cemadrian.net 'i, 2008 yılında da resmi facebook sayfası, http://www.facebook.com/cemadrian sayfasını kurdum ve halen yönetiyorum. Bunun yanı sıra, Cem Adrian'ın konser fotoğraflarını ve videolarını çekiyorum. Kısacası stüdyosuyla, konsept danışmanıyla, müzisyenleriyle, biz bir ekibiz ve bende bu ekibin bi parçasıyım (atarlı oldu gibi ama cidden :P).

Birazcık paylaşmak istediğim konu, Cem Adrian'ın 5. albümü, Kayıp Çocuk Masalları.

Konser turnelerine devam ederken yapmaya başladığı ve Aralık ayında çıkacak albümü, şu sıralar son basım aşamasında. Kayıtları bitirmesiyle yeni klip çekimiyle de hazırlıklarını hızla sürdüren Adrian, hazırladığı süprizlerle dinleyicilerinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Albümde Murat Yılmazyıldırım ve Aylin Aslım konuk sanatçı olarak yer alıyor.

Değinmek istediğim konu, bu albüm için beraber güzel bir şeyler çıkarmaya çalıştığımız, albüm fragmanı hakkında.

Çekimler başlangıcından bitimine kadar yaklaşık 4 saat sürdü. Hazırlık aşaması ve boyalarla ilgili kısımlar biraz uğraştırıcıydı. Hazırlarken ki zorlukların arasında, etrafın boya saçılmaması için uğraşılan çabalar ve boyaların kötü kokusu, zorluk çıkartan unsurlardı. Çekimler sırasında renk bütünlüğünü sağlamak adına, tek ışık kaynağı kullanmaya çalıştık. Bizim için uğraştırıcı kısım, çekimlerin macro oluşu ve dolayısıyla makinama da zarar gelmemesini amaçlamaktı. Tüm çekimler, Canon EOS 5D Mark II ve Canon 24-70 f2.8 L serisi lens ile çekildi. Şarkı sözlerinin olduğu kağıtların, boyalarla kaplanışı en çok beğenimi çeken sahneydi. Birçok planda karelerde aldım kendim için. Son olarak çekimlerin sonlarında görünen Cem'in bölümü, fotoğraf olarakta kafamda oluşturduğumdan daha iyiydi.

Sözün özü, biz bu fragmanı yaparken, hem albüm hakkında güzel bir ön tanıtım olsun istedik, hem de bir müzik albümünün fragmanı olsun istedik. Umarım beğenirsiniz 😉

Yukarıdaki fotoğraf albüm kapağı değildir, sadece çekimler sırasında çektiğim bir kare.

View